|
|
| İlk Ders. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Androméda Monica Manoir Admin / Uluslar Arası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı
Mesaj Sayısı : 1063 Yaş : 27 Ruh Hali : Kayıt tarihi : 06/11/09
Hogwarts Wizard Galleon: (100000/100000)
| Konu: İlk Ders. Paz Mart 21, 2010 8:33 pm | |
| O.o İlk Ders. O.o
● Rpg'nizi yazmadan önce ortamı hayal edin. Neredesiniz? N'apıyorsunuz? Her şeyi tüm ayrıntısıyla hayal edin. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi tasvir ettiğiniz mekanda hayal edin. Bunu yapmanız betimlemelerinize yardım eder ve sizi öne çıkarır. Betimlemeleri ne kadar bol tutarsanız rpg'niz de o ölçüde güzel olur.
● Yazacağınız uzun rpg'lerinizi her ihtimale karşı bir word belgesine yazıp sık sık kaydetmeye çalışın. Aksi takdirde rpg'niz kaybolabilir ve bu sizi hem üzer, hem de aynı rpg'yi tekrar yazmak sıkıcı olur.
● Rpg'nizi yazdıktan sonra düzeltme okuması yapın. Beğenmediğiniz yerleri değiştirin, eklemeler yapın. Bu, ayrıca rpg'nizi uzatmanız için de fırsattır. Bu işlemi yaparken yazım ve imla kurallarına dikkat edin. Noktalama işaretinden sonra birer boşluk bırakın. İnternetteki yazım ve imla klavuzlarından yararlanmanız için için faydalı olacaktır.
● Rpg'nizi renklendirin. Bu rpg'nizin kalitelisini artıracaktır. Gözü yoracak tonları değil, pastel ve mat tonları seçin.
● Rpg'nizi yazdıktan sonra eleştirilere açık olun ve diğer rpg'lerinizi eleştiriler ışığında yazın. Böylece daha güzel ve beğenilen rpgler yazınız.
O.o
İlk derste sizden istediğim;
Hogwarts'a ilk geldiğiniz zaman soğuk taşlara dokunacak, manzara karşısında tökezlememeye çalışacaksınız. Kocaman merdivenleri tırmanacaksınız birer birer... İlk arkadaşlarınızı tanıyacaksınız. Sonra Seçmen Şapka başınıza konacak ve endişe korku karışımı duyguların ardından binanıza yerleşeceksiniz. Binanız sizin eviniz gibi olacak...
x Hangi binaya yerleşeceğiniz size kalmış. x Başka bir kurgu kullanırsanız kabul edilmeyecek. x Ayrıntılar size kalmış, rpg'nizi istediğiniz gibi biçimlendirin. x Kolay gelsin.
Rpg'nizi buraya yazın ve eleştirmeme izin verin. Amacım sizi kırmak yada üzmek değil. Hepimiz istediği daha kaliteli rpg'ler...
Bu başlık altın bu kurguyla yazın ve inceleyip birlikte öğrenelim. Özellikle rpg puanı düşük olanlar derse mutlaka katılsın. Puanı fazla olan ama kendini daha da geliştirmek isteyenler de katılabilir...
O.o
Dost sitemizden alıntıdır... | |
| | | Seth Sullivan Ölü
Mesaj Sayısı : 58 Yaş : 35 Ruh Hali : Kayıt tarihi : 30/03/10
Hogwarts Wizard Galleon: (0/100000)
| Konu: Geri: İlk Ders. Çarş. Mart 31, 2010 5:20 pm | |
| O gün başıma neler geleceğinden habersizdim , sabah erkenden uyanmıştım muggle amcamın ve yengemin yanında kalıyordum , oldukça güler yüzlü , iyi insanlardı ama her zaman " Sihir yoktur. " derlerdi , zamanla bende kendimi bu söze kaptırmaya ve sihir diye birşeyin olmadığına inanmaya başlıyordum . Her zaman ki gibi bir gündü ( tabii şimdilik ) sabah kahvaltımı yapmak için aşağıya doğru ilerliyordum aşağıda yemek yapmakla meşgul olan yengem Mary vardı , onu rahatsız etmeden televizyon karşısında ki amcam Nicholas'ın yanına yavaş adımlarla ilerliyordum , amcamın yanına geldim ve selam verdim , ardından ne izlediğine baktım tabii ki de spor haberlerini izliyordu . Spor ile ilgili olduğum için bende amcamın yanına oturup izlemeye başladım , tam maça odaklanmışken yengemin sesini duydum " Yemek hazır .. " Ben mutfağa doğru giderken amcama gelip gelmeyeceğini sordum o ise " Sen başla , ben sonra geleceğim " cevabını vermişti bana . Yemek için sandalyeye oturdum , yengem in nefis kahvaltısını bekliyordum . Kahvaltı önüme konuldu ve ben teşekkür edip , yemeye başladım , yumurtalar bile güzeldi o yapınca , suyumu içerken parmaklı pencereye bakıyordum , arabanın üstünde bi' baykuş vardı . Bu çok garipti burda bi' baykuşun olması , gerçekten ilginçti . Yengeme seslendim :"Yenge , şuraya bak bi' baykuş ! " Yengem bana : " Burda ? Baykuş ! Hayal mi görüyorsun Seth ? " yanıtını verdi ben ise baykuşu gösterip " Orda ! Bak orda işte " diyordum . Yengem yanıma geldi ve baktım ki baykuş yok olmuş , yengem bana gülmsedi ve odasına doğru yürüdü . Bu çok garip bi' olaydı , baykuş yok olmuştu , belki de uçmuştu . Yemeğimi bitirip odama gittim , odama doğru giderken şömine dikkatimi çekti , üstünde ki aile resmi yere düşmüştü , bunu hemen fark etmiştim ve alıp yerine koydum ve şömineye baktım bir mektup vardı , etrafımda kimse yoktu ben de mekktubu aldım .. Mektubun mühürünün üzerinde kocaman bi' "H" harfi vardı kime geldiğini öğrenmek için arkasını çevirdim ve aynen şöyle yazıyordu ;" Kime : Seth SullivanKimden : Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu "Amcam beni görmüştü ve yanıma doğru yaklaştı , mektuba göz gezdirdi ve kızgın bir biçimde :"Komşularımız bize şaka yapıyor olmalı ! Seth , unutma sihir diye bi' şey yoktur ! " Ben bu görüşe katılmıyordum , mühür resmi gözüküyordu , amcam mektubu aldı , buruşturdu ve çöpe attı . Benim aklım hep o mektupta kalmıştı , odama çıkarken dayanamadım ve çaktırmadan mektubu alıp odama çıktım . Mektubun mühürünü kırıp açtım ve aynen şöyle yazıyordu ;" Sevgili Seth Sullivan ,Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na davet edildiniz , eğer aileniz ve siz bunu kabul ediyorsanız 12/4 Diagon Yolu'na geliniz . Çalışanlarımızdan Joe orda size yardımcı olacaktır .. Hogwarts yönetimi . " Bunu amcama sormayacaktım çünkü asla izin vermezdi , o yüzden kaçmaya karar verdim ve arkamda şu notu bıraktım :" Sevgili amcam Nicholas ve yengem Mary ,Ben çok sevdiğiniz yeğeniniz Seth , bi' kaç ay evde olmayacağım , beni sakın merak etmeyin .. Seth . "Pencereden dışarı çıkmıştım mektubun arkasında yazan adrese doğru yürüyordum , yol kenarına geldiğimde karşıma iri bir adam çıktı , elimde ki mektubu görmüştü ve bana gülümsedi , ben de ona anlamsız bi' şekilde gülümsedim , adamın önünden otobüs geçti ve adam yok oldu ! Ardında bir süpürge kaldı , inanılmaz ! Bu bi' sihir di . Süpürgeye doğru koştum ve süpürgenin üzerinde şu notu buldum :" Yürüyerek oraya ulaşman zor olur , al bunu kullan yapman gereken tek şey üzerine binip , ayağını yere vurmak .. " Bugün inanılmaz olaylar gerçekleşiyordu . Süpürgenin üstüne bindim ve ayağımı yere vurdum , o da ne ! Süpürge havalandı , uçuyordum ! " İnanılmaz ! " Dedim içimden , süpürgeyi kontrol edebiliyordum , sağ tarafa doğru hızlı bir şekilde uçtum , oldukça da eğlenceliydi , uçarken bi' ara Diagon Yolu'nun kapısını gördüm ve oraya iniş yaptım , kapıda bi' adam vardı ve ben içeri girmeye çalışırken beni tuttu :" Parola ! " Parolayı bilmiyordum tekrar içeri girmeye çalışırken adam gene aynısını yaptı ve adamın yanına bir adam da ha geldi ve : " Nex , merak etme , çocuk benimle . Adam beni gülüp , içeri aldı , bu adam bana : " Merhaba Seth , ben Joe , sana burda yardımcı olacağım . " Ben mutlu bir şekilde Joe'nin elini tuttum ve yürümeye başladık , ilk Olivander asa dükkanı na uğradık . Joe , ben sana bi' kaç okul eşyası almaya gidiyorum , diyerek beni asa dükkanında bıraktı . Olivander yukarıdan merdivenle indi ve bana : " Vay vay , kimleri görüyorum ? " Ben gülümsedim ve asa seçimine başladık ve elime bir asa verdi , bana " Hadi , salla bakalım." Dedi , ben tamam anlamında kafamı salladım ve asayı tutup sağ tarafa doğru salladım , asa kitapları yıkmıştı . Olivander bana " Hayır , hayır , kesinlikle bu asa değil " dedi ve elime siyah bir asa verdi bu asanın üzerinde bir yılan resmi vardı ve bu asa bana doğru parladı ve Olivander bana " Evet , işte bu senin asan." Dedi , asamı aldım ve Joe'yi gördüm , beraber bana bi'yılan aldık , ben yılanı seçmiştim evcil hayvan olarak , yeşil bi' yılan ..Trene gelmiştik , okul eşyalarım hazırdı , Joe bana biletimi verip ortadan kayboldu ve bilete baktığımda 9/12 yazıyordu . Böyle bi' istasyon mu vardı ? Bi'çocuk bi' anda bi' duvarın içinden geçti , gözlerimi sirkeledim ve bi' çocuk da ha geçti , duvarın üstünde 9/12 yazıyordu , ben de dayanamayıp , duvarın içinden geçtim ve gördüklerime inanamadım ! Burası bi' tren garıydı . Trende yerimi aldım ve oturdum , yanıma bi' çocuk geldi ve bana " Otura bilir miyim ? " Diye sordu , ben ise " Tabii " dedim . Beraber iyi bi' arkadaş olduk , onun adı Chris ' di . Trende giderken pencereden dışarı bakıyordum , karla kaplı sıradağların eteğinde yer alan gölün rengi beni büyülüyor . Mavi sular , mevsimler boyunca hiç bıkmadan izlenebilecek doyumsuz manzaralar oluşturuyor . Burası , içindeki irili ufaklı otuz adası ve hemen kıyısından yükselen dağlarla muhteşem güzellikler sunuyor ziyaretçilerine . Manzara , harikaydı ve ben manzaraya bakarak yola devam etmiştim ve bi' anda Hogwarts'a geldik , trenden indik ve sandallara binerek Hogwarts şatosuna doğru gitmeye başladık . Hogwarts hepimizi büyülemişti , içeri girdik ve ortak salonda bize nasıl bi' yer olduğu anlatılacaktı . Merdivenlerden çıkarken çok heyecanlıydım , heyecandan titriyordum ve içeri girdik , salonda bize herşeyi anlattılar . Sıra gelmişti seçmen sapka ya , Chris Slyterin' e seçilmişti , ailesi kötüydü , benim de ailem Salazar Slyhterin'e dayanıyordu , Öğretmen beni çağırdı " Seth Sullivan ! " Ağır adımlarla seçmen şapka ya doğru yürüdüm ve kafama taktım şapka konuşmaya başladı :"Hmm, çok karanlık , hemde çok ! Kötü işler çeviriyorsun , sen , sen SLYTERİN ! " Diye bağırdı ve ben Slyhterin'li ler ile tanıştım hemen , Slyhterin ortak salonuna girdik ve ben ordan dışarıyı seyrederken , çatalağız olduğumu fark ettim , yılanım Rooki yanıma doğru geldi ve onunla uzun bi' sohbete daldık . Hogwarts'ı sevmiştim ama sadec Slyhterin 'i ..O akşam rüyamda Salazar Slyhterin 'i görmüştüm , bana akraba olduğumuzu söylemişti ve bana şu konuşmayı yapmıştı : "Merhaba Seth , sen bir çatalağızsın , belki bunu fark etmişsindir ama aynı zamanda zihnifendarsın , bunu unutma , benim bazı özelliklerime sahipsin ve bunları istediğin zaman kullanabilirsin , zor durumda kaldığında yılanlarını çağır .. " O rüyadan sonra çok değişmiştim beni sinir edenlerin sonu çok kötü oluyordu , onlara acı çektiriyordum , okul müdürü beni odasına çekmişti ve belliki benimle konuşmak istiyordu , elini omzuma koymuştu , ben konuşmaya başladım :" Çek o elini ! " Müdür beni hiç umursamadan bana neden böyle davrandığını sordu ve ben tekrar :"O elini çek dedim ! " Diye bağırdım ve müdür tekrar elini çekmeyince onun gözlerinin içine baktım ve elini zorla çektirdim . Müdür bana şaşkın bi' şekilde bakarken içeri , Slyhterin bina sorumlusu Dracy girdi . Müdürle uzun bir konuşma yaptı ve müdür dışarı çıktı . Dracy karşımda ki koltuğa oturup bana gülümseyerek :"Biliyorum , Seth sende kötüsün , şunu biliyormuydun ? Ben bir ölüm yiyenim ! Şşşt .. Kimse duymasın , bu aramızda kalacak , senin soyunun Salazar Slyhterin'e dayandığını biliyorum , eğer bi' problemin olursa bana gelmeyi unutma ! " Bu beni az da olsa sevindirmişti , Hogwarts'da da ha güvendeydim . Bi' akşam Karanlık Lord'u aramak için karanlık ormana gittim . Tek başımaydım , asamı elime alıp "Lumos" dedim sessizce , ormanda ilerlerken karşıma bir atadam çıktı .. Bana baktı ve Slyhterin armamı görünce bana sinirlice baktı ve :"Sen ! Bir Slyhterin'li ! Benden uzak dur ! " Ben güldüm ve yavaşca ona doğru yaklaştım :"Yaklaşırsam ne yaparsın ? " Atadam sinirlendi ve bana saldırmaya kalkıştı ben ise asamla küçük bi' iş yaptım "Sectumsempra ! " Atadam yerde yatarken ben ordan uzaklaştım ve yoluma devam etti , yoluma çıkan herkes benden uzaklaşıyordu , bi' an bi' siyah örtü gördüm , bu örtü uçuyordu ve ben ona asamı tutunca onun Karanlık Lord olduğunu anladım . Durumunu sordum . Bana cevabı ise :"Çok .. Öhö öhö , kötüyüm öhö , yardıma ihtiacım var . Öhö ." Çok fazla öksürüyordu ben bunu sadece rüyamda iletişim kurabildiğim Salazar Slyhterin'e ileteceğimi bildirerek ordan uzaklaştım , o akşam rüyamda Slyhterin'e olanları anlattım ve bana şu yanıtı verdi : " Merak etme ! Lord yakında da ha güçlü bi' şekilde geri dönecek .. " Sabah olunca Lord'u karanlık ormanda bulamamıştım ve içimden kahakalar atmıştım .. Çok mutluydum , bunu Profesör Dracy ' e anlatmak için odasına girip kapıyı üç kez tıklattım içeriden bana "Gir. " demişti ben ise olan biteni anlattığımda , profesör de çok mutlu olmuştu , bana şu sırları verdi :" Okulun etrafında üç tane ruh emici vardır ve bunların varlığını kimse bilemiyordur ama onlar karanlık taraftadırlar . Okulda sadece geceleri ortaya çıkan bi' kurtadam vardır , bu kurtadam bi' öğrenciyi gece yatarken öldürmüştür .." Bu bilgiler beni az da olsa korkutmuştu ,gece yatağımdan kakltım ve elime asamı alıp dışarı çıkmak için merdivenlerden inerken görevliyi gördüm ve beni az da olsa duymuş huysuz ve sinirli bi' tavırla "Gecenin yarısında ayakta olan öğrenci de kim ! " Ben karanlıkta hiçbirşey göremezken tekrar yatağıma koştum ve pencereden inmeye karar verdim , bir örtü bulup aşağıya sarkıttım ve pencereden dışarı çıktım , koşuyordum , çok soğuk ve zifiri karanlıktı hiç birşey göremiyordum . Ama bi' uluma duydum . Kahretsin ! Bu o kurtadam dı . Yasak ormana doğru koştum , arkamda birinin koşuşturduğunu fark ediyordum ve o da ne ! Yukarısı da soğumuştu iyice , yukarıda üç ruh emici vardı , evet , bana yardıma gelmişlerdi ama ben öyle düşünüyordum . Ruh emiciler bana doğru saldırdılar , üç taneydiler ama çok güçlüydüler . Arkama baktığımda kurtadamı gördüm , köşeye sıkışmıştım ne yapacağımı bilemezken ruh emiciler çoğalmaya başladı , göl kenraına kadar koştum ve hepsi etrafımdaydı , arkamdan kurtadam bna doğru bağırıyordu . Kurtadama bi' büyü yapmaya kalkıştım ve bağırdım "Reduco ! " Kurtadam öbür tarafa doğru koşmaya başladı ama ruh emiciler , onları nasıl engelleyecektim ! Birden bağırmaya başladım " Expetro Patronum ! " Bi' yılan çıkıverdi ve tüm ruh emicileri uzaklaştırdı , ardından ben yoluma devam ettim , atadamlar benden korktukları için benden kaçtılar ve ben karanlık lord'u gördüm , bana planını anlatmıştı ve birden Profesör Dracy ortaya çıktı , planı öğrenmiştik ve bunu gelecek sene uygulayacaktık .. Geri dönme vakti gelmişti artık herkes trenlere bindi , evlere doğru uğurlandı , ne kadar kötü olsamda amcam ve yengemi çok özlemiştim , bu yıllık bu kadar macera yeterdi , asıl macera gelecek sene olacaktı .. - Michelle Laurén Manoir demiş ki:
- İlk derste sizden istediğim;
Hogwarts'a ilk geldiğiniz zaman soğuk taşlara dokunacak, manzara karşısında tökezlememeye çalışacaksınız. Kocaman merdivenleri tırmanacaksınız birer birer... İlk arkadaşlarınızı tanıyacaksınız. Sonra Seçmen Şapka başınıza konacak ve endişe korku karışımı duyguların ardından binanıza yerleşeceksiniz. Binanız sizin eviniz gibi olacak...
x Hangi binaya yerleşeceğiniz size kalmış. x Başka bir kurgu kullanırsanız kabul edilmeyecek. x Ayrıntılar size kalmış, rpg'nizi istediğiniz gibi biçimlendirin. x Kolay gelsin.
| |
| | | Felix Victor Krum Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü
Mesaj Sayısı : 14 Yaş : 30 Kayıt tarihi : 07/05/10
| Konu: Geri: İlk Ders. C.tesi Mayıs 08, 2010 2:45 pm | |
|
İlk Hogwart’a gideceğimi öğrendiğimde pek mutlu olmamıştım çoğu arkadaşımdan ayrılacaktım orada nasıl arkadaşlar bulabileceğimi bile bilmiyordum. Acaba orada neler öğrenebilecektim ve ileride ne gibi bir meslek sahibi olurdum düşünmeye başlamıştım. Babam, bavullarımı hazırlamama yardım etmişti annemi üç yıl önce bir trafik kazasında kaybetmiştim. Şimdi ise bir üvey annem vardı. Babamla her işimi konuşabilirdim ama üvey annemle ise neredeyse hiç konuşmazdım. Babam işe gittiği zamanlarda beni hiç durmadan azarlardı. Sesini bastırmak için müziğin sesini sonuna kadar açmak zorunda kalırdım. Üvey annem benden kurtulduğu için kesinlikle seviniyor olmalıydı. Bana kızdığı zamanlarda hep babam korumuştu. Ben yatağımda otururken babam yanıma geldi.
“ Hazır mısın evlat sonunda gitmeye hazırsın?”
“ Baba ben de senin gibi sihir bakanlığında mı çalışacağım.”
“ Bu sana bağlı olacak evlat asanı ve kıyafetlerini çantana koydum.”
“ Teşekkür ederim.” Her şey hazır görünüyordu neyse ki üvey annem evde değildi rahatça babam beni uğurlamaya gidebilecekti.
Tren garına vardığımızda babama son bir kez daha sarıldım. Babamda neredeyse ağlayacaktı.
“ Kendine iyi bak evlat sana mektup yollarım.”
“ Sende baba hem daha ben 1. sınıfa yeni başlayacağım acaba ilerideki yıllarımda ne yapacaksın merak ediyorum.”
“ Onu o zaman göreceğiz öğretmenlerinin sözünden sakın çıkma noelde görüşürüz. İşte bu da biletin yarı yolda kalmanı istemem.” Babam bana biletimi uzatmıştı. Babamla vedalaştıktan sonra bütün gücümle arabamı duvara doğru sürdüm. Bunu ilk kez yapmıştım bakalım daha kaç kez yapacaktım. Hemen bavullarımı teslim ettim ve trene bindim. Boş bir koltuğa oturdum bir kişi daha geldi. Güler yüzlüydü.
“ Merhaba ben Emily.”
“ Felix”
“ Sen de mi 1. sınıfa başlıyorsun.”
“ Evet, sen de 1. sınıf olmalısın.”
“ 1. sınıfım sence ne olacak bir fikrin var mı?”
“ Hiçbir fikrim yok. Ama merak ettiklerim var. Süpürge üzerinde uçmayı merak ediyorum eğer başarabilirsem babam bana bir Ateşoku hediye edecek.”
“ Seninkiler iyi insanlarmış benimkiler tren garına bile gelmediler.”
Ardından giyinmeye gittik. Yolculuğun ardından herkes boşaltıldı ve Hogwart’a doğru ilerlemeye başladık. Teknelerden indikten sonra Hogwart’ı gördüğümde adeta şok olmuştum bu okul tam bana göreydi hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı bir yandan manzaranın tadını çıkarırken binaya girdik ve merdivenlere geçtik inanamadım merdiven hareket ediyordu sanırım buna alışmam gerekecekti. Bavullarımızı merdivenlere alfabetik sıraya göre dizmişlerdi. Eşyalarımı kontrol ettim hepsi tamdı. Arından siyah pelerinli bir profesör geldi.
“ Hepiniz Hogwart’a hoş geldiniz. Bu daha ilk seneniz herkes okulda ki başarısına göre puanlar alacak. Sene sonunda en çok puan toplayan ilan edilecek. Şimdi lütfen yemek salonuna gitmek için beni takip edin.”
İlerlerken Emily yanıma gelmişti ben ise ellerimi soğuk duvarlara dokundurarak okulun büyüsünü içime çekiyordum. İlk konuşan Emily oldu.
“ Burası harika bir yer sen de fark ettin mi?”
“ Evet, harika bir yer olduğu kesin şimdi neler olacak konusunda bir bilgin var mı?”
Arkalardan birileri konuşmuştu.
“ Hey merhaba ben Mike babam bana anlatmıştı bölümlere ayrılacağımızı söylemişti. Hatta babam bana dört tane bölümün olduğunu söylemişti.”
“ Peki, bölümlere neye göre ayrılacağız.”
“ Bu konuda bir fikrim yok.”
“ Benim de öyle.”
Biz konuşurken yemek salonuna girmiş gibi görünüyorduk koskocaman bir odaydı. Dört tane kocaman masa vardı. Galiba her bölüm için bir taneydi. Profesör bizi masaların en ucunda bir sandalyenin yanına götürdü. Neler olacağını bilmek istiyordum. Merakım uzun sürmedi.
“ Herkes bu sandalyeye oturup seçici şapka yardımı ile bölümlere ayrılacak. Bundan sonra seçildğiniz bölüm aileniz gibi olacak.”
Profesör, konuşurken bende bir yandan şapkaya baktım şapka hareket ediyordu. Daha neler göreceğimi bilmek dahi istemiyordum. Profesör eline uzun listeye benzeyen bir kâğıt aldı. Sırasıyla isimleri okumaya başladı.
“ Emily Young”
Emily olduğuna inanamamıştım. Kalbimin sesini duyabiliyordum. Emily, hemen sandalyeye oturdu. Profesör, seçici şapkayı başına taktı. Şapka konuşmaya başladı.
“ EVET! Görebiliyorum. Kendine çok güveniyor bakalım seni nereye koyabiliriz. Sanırım buldum GRYFİNNDOR!”
Herkesten büyük bir alkış geldi. Emily yanımdan geçerken bana göz kırptı ve masasına oturdu. Profesör ismi okumak için kâğıdı kaldırdı.
“ Felix Victor Krum”
Kalbim yerinden fırlamak üzereydi. Bölümümü seçmek için sandalyeye oturdum. Profesör şapkayı kafa taktı. Harika üzerimde konuşan bir şapka var. Şapka konuşmaya başladı.
“ Başarılı olabilirsin inanılmaz bir zekân var aynı zamanda cesaretin de fena değil bir düşünelim GRYFİNNDOR!”
Emily ile aynı bölüme gitmek hoşuma gitmiş olmalıydı ki yüzüm gülüyordu. Emily, beni yanına elini kaldırarak çağırdı. Masaya geldiğimde herkes benimle el sıkışmaya başlamıştı. Bakalım daha neler görecektim. Diğer öğrenciler de yerlerine dağıtıldığında ak sakallı bir başka profesör ayağa kalktı ve konuşmasına başladı.
“ Beni tanımayanlarınız olabilir ben Profesör Albus Dumbledor yeni gelenler öncelikle okulumuza hoş geldiniz. Siz büyükler yeni gelenlere yabancılık çekmemeleri için lütfen yardım ediniz. Şimdi ziyeafet başlasın.”
Asasını sanki dalga yolluyormuşçasına salladı. Biranda bütün masalar yemeklerle doldu neredeyse istediğim her yemek çeşidi vardı. Ben tavuktan büyük bir but koparıp yemeğime başladım Emily ise çorbasını yemekle meşguldü. Beni de uyarması geç olmadı.
“ Biraz yavaş yemelisin boğulabilirsin Hogwart’da sağlık personeli olup olmadığını bilmiyoruz.”
“ Peki, biraz daha yavaş olurum.”
Yemek bittiğinde tıka basa doymuştum. Profesör Dumbledor, ayağa kalktı ve konuşmasına başladı.
“ Hepinize afiyet olsun şimdi bölüm başkanlarınız sizi yatakhanelerinize götürecek iyi uykular.”
Bütün masa biranda boşalmıştı. İki merdiven geçtikten hareket eden tabloları gördüm. En sonunda büyük bir tablonun önünde durduk. Tablodaki kadın konuştu.
“ Parola lütfen.”
“ Ay ışığı”
Portre birden kapı gibi açıldı ve altındaki kapı da kendiliğinden açıldı. Sonra da bölüm başkanımız bize doğru dönerek.
“ Burası ortak salonumuz kızlar yatakhanesi bu tarafta erkekler ise şu taraf iyi uykular.”
Erkekler yatakhanesine gitmeden önce Emily’i aradım ama o beni buldu.
“ İyi uykular Felix.”
“ Sanada Emily.”
Kendi odama baktığımda bavullarım tamdı. Hemen pijamalarımı giyip uykuya daldım hala daha inanamıyordum Hogwart’da eğitim alacaktım daha isteyebilirdim.
Sanırım ilk önce bazı hatalardan başlasam iyi olacak. Renklendirme kötüydü. Rpg sitelerinde göz yormayan renkler tercih edilir, mat tonları genellikle. Bazı yerlerde öyle kötü renklendirme yapılmıştı ki -koyu mavi ile yaptıkların- yemin ediyorum gözlerim daha önce bu kadar fena olmamıştı. Eğer dikkat edersen renklendirmende daha başarılı olabilirsin.
İkinci olarak her yerde "Hogwart" demişsin. Doğrusu "Hogwarts" olacak.^^
"Teknelerden indikten sonra Hogwart’ı gördüğümde adeta şok olmuştum bu okul tam bana göreydi hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı bir yandan manzaranın tadını çıkarırken binaya girdik ve merdivenlere geçtik inanamadım merdiven hareket ediyordu sanırım buna alışmam gerekecekti. " bunu sadece bir cümle olarak yazmana hiç gerek yoktu. Görüşü bozabilir bu tarz cümleler. "Teknelerden indikten sonra Hogwarts'ı gördüğümde adeta şok olmuştum. Bu okul tam bana göreydi. Hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı. Bir yandan manzaranın tadını çıkarırken binaya girdik ve merdivenlere geçtik, inanamadım. Merdiven hareket ediyordu! Sanırım buna alışmam gerekecekti." Senin yazdığın tek cümleyi 6 cümleye böldüm, mesela.
"Albus Dumbledor" değil, "Albus Dumbledore" . "Biranda" değil "Bir anda".
Bazı cümlelerin sonuna noktalama koymadığını farkettim. Ama çok önemsemiyorum, klavyede hızlı yazarken kaynaklanabilecek hatalar gibi.
Rpg'ne %45 puan verildi. Tekrar rpg puanlatmak için %60 ve üstü puan alman gerekiyor. Üzgünüm. Amacım seni eleştirip sıkılmanı sağlamak değil, dediklerimi yaparsan rpgde çok daha iyi olabilirsin.^^ Yenisin sanırım bir de. Herhangi bir sorun olursa çekinmeden sorabilirsin, pm'den renk tableti var sanırım ama yoksa atabilirim.
| |
| | | Taylor Lautner Muggle
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 28 Ruh Hali : Kayıt tarihi : 16/05/10
| Konu: Geri: İlk Ders. Salı Mayıs 18, 2010 7:50 pm | |
| ~Şeytan mı Melek mi~ Bilinmedik bir anda, karşısına çıkan gerçeğin şokunu henüz atamamıştı üzerinden, belliydi. Fakat bilinmesi gereken bir şeyler vardı demek ki, yoksa neden bu kadar süredir saklanan bir sır, onun yüzüne vurulsun ki? Tüm gerçekleri öğrenmesi mi isteniyordu yoksa, bilinmesi gereken şeyleri su yüzüne çıkarması... Peki kim, hangi güç istiyordu bunu ondan? Kim birdenbire kesiştiriyordu bu garip kızla yollarını? Sorularının cevaplarını bu uğuşuklukla öğrenemyecekti belli ki, ama yine de denemeye değerdi.. Verilen hiçbir şansı geri tepmezdi çünki, mutlaka bir şekilde kullanmasını iyi bilirdi... Belki de bugün, yine o günlerden biriydi. Belki de Tanrı onun sıkıldığını görmüş, etrafındaki yalakalar olmadan da ona oyalanması için bir uğraş vermiş olabilirdi... Neyse, olan birşeye olma diyemezdin sonuçta, geçmişe geri dönüp... Sadece anı bilmeliydin o yüzden, anı yaşamalı ve sevmeliydin. Ne olursa olsun kıymetini bilmeliydin her salisenin, tadına vara vara geçirmeliydin zamanını. Ve o da öyle yapacaktı şimdi, geçmişi düşünmeyip şimdiye odaklanacaktı. Hem o zaman olabilecek her türlü şeye karşı çok daha sağlam, pratik ve mantıklı davranabiliyordu.."Ben...Medusa Le Jeune'nin evlatlık kızı...Beatrice Le Jeune.."Söylediklerine bir anlam yüklemeden evvel homurdandı kendi kendine... Zira yarım saat konuşması için gözlerinin içine baktığı kız, hayallere dalarken dile geliveriyor ve vücudundan aşağı bir titreme inmesine neden oluyordu. Fakat ne demişti o az önce? Medusa'nın evlatlık kzıydı o! Peki ama, Medusa ne demeye onlara söylemeden birini saklayabilirdi bu evde? Hah! Açığını yakalamıştı işte! Acaba planı neydi o lanetlik cadının? Ah, bunları düşünürken bile fazla yormuştu beynini belli ki... Hoş, ne zaman tek başına oturup da düşünmesine izin verilmişti ki? Onun yerine bu işi yapabilecek yalaka çok vardı nasılsa etrafında. Ama aslında Darius'a kötülük ettiklerinin farkında değillerdi, onu o tüm canlılardan ayıran en önemli özelliğini kurutup, yok ettiklerini... Ve şu boğazındaki sancı... Muhtemelen oraya buraya bağırıp çağırmasından ve az evvelki gibi konağı en alt kattan bile ayağa kaldıracak şekilde yüksek sesle şarkı söylemesinden kaynaklanıyordu bu keskin acı. Geçmesini ümit ederek öksürürken, daha soğrusu sonralarında öksürük krizine girerken asıl sorunu kavrayabilmişti. Tabii ya! Bu kız bir Dealota mıydı? Bundan emin olamıyordu, zira o lanet olası cehennemlik cadının her zaman bir planı vardır diye düşünüyordu. Aslında şöyle bir teorik oluarak bakınca, iyiler daha saftı hayata karşı... Kötüler işi en ince ayrıntısına kadar hesaplıyorlardı başarılı olabilmek için, ki bunlar genelde hırslı insanlardı.. Hırsı olmayan bir insanın bu dünyada işi yoktu artık, devir yarışma devriydi.. Herkes birbirini yıkıp en üste çıkmaya çabalıyordu. Halbu ki bilmiyorlardı en üstün her daim dolu olduğunu ve asla boşalmayacağını... İşte insanoğlu böyleydi, hayal kırıklıklarına kadar, bir şeyi inadına yapmak üzere doğmuşlardı sanki... Nasihat ile değil, tecrübe ile görmek istiyorlardı hayatın acı tarafını hep..Ayırt edemiyorlardı belli bir yanlışlık seviyesine kadar iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini.. Bazen de seviyesiz insanlar ilgi görmek için yapıyordu bunu, bu yolla boş beyinlerini dolduran, onlar için en kolay olay olan cinsellik yönlerini kullanıyor, seviyesizliğe son noktayı koyuyorlardı. Hoş, bunlar Darius'un umurumda bile değillerdi, zira o hayatı ve gerçeklerini görmüş birisiydi... Ve soyut bir güç onu uyarıyor, koruyor muydu ne? Zira nasıl karşılaşabilirdi bundan başka bir yolla Medusa'nın üvey kızı ile? Peki kimdi ona yardım eden? Karşılığında ne istiyordu ondan? Biraz daha sabır gösterisi mi yoksa? Ah, ağzından cımbızla laf alırken inanın sabrının sınırlarını zorluyordu kıza karşı... Onu şöyle bir tutup gözlerinin içine bakarak hemne o anda neler olduğunu anlatması için nelerini vermezdi... Oysa karekterini bastıran mantıklı tarafı, ona tanımadığı bir kızın yanında fazla durmaması gerektiğini fısıldıyor, yüreği ise tüm içgüdülerini şaha kaldırıp oradan derhal uzaklaşması gerektiğini belirtiyordu... Ama yapamıyordu işte, kendi benliğine ters düşüyordu...Bu yüzden olduğu yerde mıhlanıp kalmıştı, kızın ağzından dökülecek tek bir sözcüğe bakıyordu..."Bana zarar vermeye gelmedin...Değil mi?"Ünü en bilinmeyenlere kadar yayılmıştı demek, en gizemlilere... Lâkin o kadar kötü değildi, hele tanımadığı kişilere... Cevap vermek için ilk önce veda etti beyninden kalbine akan, kendi düşünceleri dışındaki içgüdüye... Sahi, kimdi o sesin sahibi? Gerçi bir ses olarak değil, düşünce olarak doluyordu bedenine. Düşünürse, ses yine onun sesi olacaktı, zorlarsa fikirlerin bile kendisinden geldiğine inandırabilirdi kendisini. Ama öyle değildi işte, başka birinindi o görüşler... Kimindi gerçekten? Odaya bir göz gezdirdi aniden, ve ürperti geçti bedeninden.. Kimse yoktu görünürde, demek ki nitel bir şey değildi bu... Kendini birden korku dolu müzikallerde, kapı aralarından çıkıp şarkı söyleyerek üstüne yürünen sahnenin en ortasındaki kurban gibi hissedivermişti.. Ama illa ki kötüye yormak zorunda değildi, ya iyi bir şey ise? Mesela Tanrı gibi.. Gerçi Tanrı'nın işine akıl sır erdiremiyorum bazen... Kulunun en dardaki zamanında sözde kader, hayat ve şans üçlüsünü yolluyordu, fakat bunların hepsi birer palavraydı... Aslında Tanrı demek pek doğru olmazdı, sonuçta hangi Tanrı'dan bahsediyordu ki? Bu dünya şu zamana kadar üç Tanrı çeşidi görmüştü.. Bir, asıl inandığımız ve taptığımız, günümüzdeki kitaplı dinlerin sahibi soyut yüce varlık; iki, Tanrı diye tapınılan el oyması süslü bebekler; üç, kendini, kendi kendine Tanrı ilan edenler...Bunlar Zeus'tan Hades'e, Ahuranazda'dan Angramanyu'ya, Jul Sezar'dan Firavun'a ve şeytandan Tanrı'ya sıralanabilirdi. Hoş, şeyranı da Tanrı yaratmıştı, ama ikisinin tarafı cephe olarak dünyayı seçmiş, çarpışıyorlardı... Yani başından beri savaşın içinde tarafımızı seçmek üzere özgür irademiz ve başımıza konulan kurallarımızla tek başımızaydık. Peki Tanrı, hiç mi acımıyordu kuluna? Üzülmesi gerekiyordu, yıkıp yıkılan hayatlara... Belki de bazen en dardaki kulu hatrına, meleklerine çuvallar dolusu bereket veriyordur dağıtsınlar diye dünyaya.. ' Alın, serpiştirin bunu toprağa, bütün canlı hayata... ' Ama yapabileceği tek şey kuluna sahip çıkmaktır, çünkü kulu orada sınavdadır. Ne kadar bağlı kalabileceği ölçülüyordur Tanrı'ya. Düzmece ve kuruntulara kanıp hakikat ve güzelden ayrılacak mıyı acaba? Yahut sözde yanımızdaki hayat, kader ve şansa kanıp yitecek miydi bu güzel hayatta, karanlığın dibinde?... Aslında yardım olarak yaratmıştır Tanrı hayatı, kaderi ve şansı. Her nefesimizde tüm hücrelerimize çekeriz hayatı, mutlaka ilerleyen zaman olgunlaştırır bazılarımızı, en darda olduğumuz zamanda çıka gelen şans ara sıra sefilliğe kapatır kapımızı.. Ama hepsi birleşince öyle bir uyum sağlardı ki, cennette görüp görebileceğin yaşantıya hazırlanırdın dünyada.. Fakat öyle mi şimdi? Onyıllar, yüzyıllar, hatta belki sayılamayacak kadar çok bir zaman içerisinde tükenmişti içlerindeki insan sevdası. Kıskançlığa dönüşmüştü şefkatleri, sevdaları nefrete dönüşmüştü kaç zamandır artık. Bunun sebebi ise tek bir görev için yaratılmış olmaları; sırasıyla yaşam, yaşama sevinci ve umut.. Her yeni bir güne uyanabilme gücü, isteği ve inanışı... Ama heryerde olmaları gerek bunların, bu yüzden bir şekil şemali yok onların. Oysa ki insanlar öyle mi ya? Özenle oluşturulan bedenlere sokulan sabi ruhlarıyla belli bir şekilleri, güzel başlarının içindeki beynine yüklenen özgür iradeleri vardı onların. Bu yüzden niyetlerinden vazgeçtiler evvelden, şeytanın yardakçısı oluverdiler.. Doğarken saf ve iyi niyetli bebekleri, mezara götürürken kötü ve acımasız yapmaya giriştiler. Harmanlanıp insanların üstüne çullandılar, kaç canı dünyadan sildiler... En sonunda nesilden nesile aktarılacak büyüklükte umutsuzluk yerleştirdiler insanların içine, sonra o yüreklerdeki okyausların en dibindeki kilitli kutuyu açıverip, yanlış üstüne yanlışa teşvik ettiler insan oğlunu..İnsafsızlık, töre, vicdansızlık hep bu şekilde oluştu, gelişti ve sömürdü insanların tüm insanlık özelliklerini.. Pandora'da kalplerde ki kişiliklerimizin destanıdır aslında, gerçeklerin öbür yüzü... Muhteşem üçlü hayat, kader ve şansın terbiyesini oluşturduğu umutsuzluktan oluşan bedeninden bir parçası saklıydı her zaman, yutmak için onu günün birinde. Zira belli mii olur, Pandora'da insan gibi bir şey, yumurtlayıverirdi onlara herşeyi... Öyle de oldu zaten, direktolarak olmasa da. Anlamak zeki insanlara kaldı, ama aptallar sabır, akıl ve umut eksik güzel yüzüne aldanıp iblislerin oyunununa geldiler. Ölümüne açtı o kutuyu Pandora, kendi kendinin ölüm sebebi oldu varlığı. Ama insanoğlu uyarıldı, ve uyarılmaya devam ediyor.. Sadece içinden gelen sesleri dinleseler bulabilecekleri gerçeklere tıkadıkları kulaklarından değil, bu sefer kalbinden giriyor... Gerçek elçileri bulup beyinlerine doluyor, onlara ise sırf uyarmak, anlatmak kalıyor.. Bu en hakikat destanı, dünyaya duyurmak kalıyor...Kendisine verilebilecek zararları tattığı belli olan Beatrice'e biraz daha yaklaştı, başını hayır anlamında sallayarak. Yatağın üzerine, kızın ne zaman cenin pozisyonuna bürünerek kıvrıldığını anlayamadığı köşenin yanına otururken, zararın göreceli bir kavram olduğunu düşünüyordu. Sonuçta nasıl bir zarardan bahsediyordu ki? Ölüm, zina, işkence, taciz, dayak, şantaj... Fakat hiçbiri geçmiyordu aklının ucundan, tanımıyordu bile kızı daha doğru düzgün. Ama yine de tanımak istiyordu, kimbilir; belki az önce döylediği elçilerden biriydi.. Ve ne olursa olsun, öğrenip beynine dolanı yapmakla yükümlüydü.. ' Neden buradasın? O yaşlı bunak ne demeye hapsetti seni buraya? Benimle yukarı çık, çıkta gerçeği gösterebilelim birbirimize; sen bana yardımcı ol, bende sana... 'Tepkisizce bekleyen bedeninin içinde, yerinden çıkacakmışçasına atan yüreğinin sesi, kulaklarında çınlıyordu adeta. Kız hafifçe başını kaldırdığında, yüzünü bir perde gibi örten gür saçları iki yana doğru açılmıştı. Yakından, ve daha loş olmayan bir ortamda bakınca, anca farkedebilmişti iri gözlerini. İri, koyu gözler... Onun bir tamamlayacak kadar dolgun, fakat bir o kadar da solgun dudakları, uçuk beyaz teni ve şaşkın ifadesiyle, Darius'un feleğini şaşırtmıştı. Tepeden tırnağa tüm hücrelerinin uyandığını duyar gibiydi. O hafifçe başını sallarken, gözlerine dalmıştı gözleri. Derinliğinde boğuluyordu adeta, ama kurtulmak da istemiyordu... Bir fırtınada alabora olmuş gibiydi yüreği şimdi. Başını hafifçe yana eğerken, yüzünde anlamlı bir gülümseme belirdi. Garip bir kızdı, bu yüzden kendisini yadırgayamazdı. Belki de en cazip özelliklerinden sadece bir tanesiydi bu. Onun narin, soğuk ellerini avuçlarının arasına alıp kaldırırken, diğer cazip özelliklerini sıralamaya çalışarak süzüyordu onu. İnce beli, koyu elbisesi, uzun bacakları ve küt saçlarının tamamladığı solgun yüzü, iri gözleri ve dolgun dudaklarıyla bir porselen bebeği anımsatıyordu ona. Şeytan yanında bitivermiş gibi hissediyordu şimdi, onu fikrinden caydırmak için. Götürme, diyordu ona şeytan. 'Götürme ve ona burada sahip ol!'... - Michelle Laurén Manoir demiş ki:
- İlk derste sizden istediğim;
Hogwarts'a ilk geldiğiniz zaman soğuk taşlara dokunacak, manzara karşısında tökezlememeye çalışacaksınız. Kocaman merdivenleri tırmanacaksınız birer birer... İlk arkadaşlarınızı tanıyacaksınız. Sonra Seçmen Şapka başınıza konacak ve endişe korku karışımı duyguların ardından binanıza yerleşeceksiniz. Binanız sizin eviniz gibi olacak...
x Hangi binaya yerleşeceğiniz size kalmış. x Başka bir kurgu kullanırsanız kabul edilmeyecek. x Ayrıntılar size kalmış, rpg'nizi istediğiniz gibi biçimlendirin. x Kolay gelsin.
| |
| | | Taylor Lautner Muggle
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 28 Ruh Hali : Kayıt tarihi : 16/05/10
| Konu: Geri: İlk Ders. Salı Mayıs 18, 2010 9:13 pm | |
| ^^ Hogwarts Ekspresi ^^
Anne ve babası onunla gurur duyarak trene getirdiler.Çünkü çocuklarının Slytherin'e girceğinden emindiler.Taylor da emindi Slytherin'e gireceğinden.Yüce büyücü Salazar Slytherin'in binasına girmek adeta onun için Hogwarts'ı bitirmek gibi birşeydi.Trene girdi ve boş bir perona hemen kuruldu.Cam kenarına oturdu.Koltuklar gayet rahattı.Ama içinde kötü bir his vardı.Neden kaynaklandığını o da bilmiyordu.İçten içe onu birşey rahatsız ediyordu.Düşüncelere dalmışken iki çocuk girdi perona. Kabadayı gibi görünüyorlardı.Ama korkmuyordu.Çünkü babası bakanlığın önem verdiği kişilerdendi...Kim ona bir şey yapabilirdi.Onlara küçümseyen bir bakış attı.Çocuklardan birisi "Merhaba ben John Kelvin ve bu da arkadaşım Tommy Welling" dedi.Onları tanıyordu.Yani babalarını tanıyordu.İkiside safkandı.Bu Taylor için çok önemiydi."Bende Taylor Lautner.Otursanıza" dedi çocuklara koltuğu göstererek.Biraz sessizlik oldu ama sonra konuşmaya daldılar...
^^ Hogwarts'a İlk Adım ^^
Tren birden durdu.Öyle konuşmaya dalmışlardı ki yolun nasıl geçtiğini farketmemişti bile.Trende herkes ayaklanmaya başladı.Onlarda trenin koridoru boş kalınca indiler.Bir adam onları karşılamıştı.Bir melezdi."Birinci sınıflar beni takip edin.Birinci sınıflar!Sen ne yapıyorsun öyle!" diye bağırıyordu.Ardından adam ilerlemeye başladı.Birinci sınıflarda onun peşinden gittiler.Etraf karanlık olmasına rağmen çok güzeldi.İlerde bir yer vardı.Ormandı.Gayet korkutucu görünüyordu.Tam orasının neresi olduğunu soracakken adam "Herkes bir kayığa 4 kişi binecek!" diye bağırdı.Taylor , John ve Tom bir kayığa hemen atladılar.Ardından bir sünepe çocuk bindi.Tom çocuğun arkasından hareketler yapıyordu.Birden kayıklar hareket etmeye başladı.Ama safkanlar için bu süpriz değildi.Ama bazı bulanıklar garip sesler çıkardı.Sünepe çocukta garip ses çıkardı.Tom sünepe çocuğun arkasından hareket yaparken birden heryerden sesler geldi.Herkes hayranlıkla bir yere bakıyordu ve sesnler çıkıyordu.Ardından arkasına baktı ve muhteşem görünen Hogwarts'ı gördü.Gerçekten harika görünüyordu.O bile kendini zor tuttu.Hogwarts'a bakmakla meşgulken Hogwarts'ın kapısına gelmişlerdi bile.Görkemli demir bir kapıydı.Ardında büyük ve adeta iğrenç bir sesle kapı açıldı ve kadın taş merdivenlerden indi ve konuşmaya başladı."Öncelikle Hogwarts'a hoşgeldiniz..."
^^Seçmen Şapka^^
Müdür yardımcısı olduğu anlaşılan kadın onu izlemelerini söyledi.Hızlı bir biçimde ilerlemeye başladı.Taş basamaklar arasından geçtiler.Çok güzeldi.Meşaleler koridorları aydınlatıyordu.Gerçekten çok görkemliydi.O bile bu kadarını beklemiyordu.Taş duvarlar ve basamaklar arasında ilerlediler.Bir çocuk çığlık attı ve hayalet gördüğüne yemin etti.Diğer bulanıklarda çığlık attı.Öndeki kadın bunu önemsemedi ve ilerlemeye devam etti.Sonra bir kapıdan içeri girdiler.Kadın "Şimdi prosedür olarak anlatmam lazım.Bu perdenin arkasında Büyük Salon vardır.Şimdi önemli olan ben isminizi söylediğimde geleceksiniz ve şapkayı kafanıza takacaksınız.Şapka ise hangi binaya gitmeniz gerektiğini söyleyecektir." dedi.Arkadan sesler geldi.Şapka konuşur mu hiç gibi saçmasapan şeyler.Kadın ise yine onları hiç umursamadı.Ardından kadını takip edip Büyük Salon'a geldiler.Havada mumlar vardı ve asılı duruyorlardı.Tavan ise gökyüzü rengiydi ve gerçekten büyüleyiciydi.Şimdi ise şapka konuşmaya başlamıştı.Ama biraz farklıydı şarkı gibiydi.Pek de güzel olduğu söylenemez bir şarkı...Taylor'ın Slytherin masasına gözü kaydı ve oradakiler şarkıyla dalga geçiyorlardı.Bu ona komik geldi.Derken bir kadın sesi duyuldu."Mckenzie , Edward " dedi müdür yardımcısı...Seçmen Şapka ise "Ravenclaw" diye haykırdı ve Ravenclaw masasından çığlıklar ve haykırışlar koptu.Buna diğer masalarda katıldı çünkü seçim ilerliyordu derken kadın "Lautner , Taylor " dedi ve Taylor hemen öne çıktı.Şapkayı başına geçirdi ve 7-8 saniye sonra Seçmen Şapka haykırdı."Slytherin" ...
Konu bakımından bence biraz kötüydü. Öncelikle, karakterin kurgusu ne olursa olsun sürekli birileriyle dalga geçmen falan pek iyi durmuyo. "İşi tadında bırak." hesabı. Burdan kesinlikle puan kırdım. Sonraa, renklendirme. Anlatımları gri, konuşmaları da yine bu renklerde yapsaydın daha hoş olurdu. Cırtlak veya aşırı soluk renkler çok kötü durur, bilmelisin. Yine de %60 puanla başlığını açıyorum. Rpg puanlamadaki başlığının altına ikinci bir rpg bırakabilirsin. | |
| | | | İlk Ders. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|