Bazen hayat gerçekten boğuyordu insanı. Elin kolun bağlı kalıyor. Birşeyler yapamıyorsun. Sanki hayat seni tutsak etmiş zindanlarında. Bağırsan kimse duyamayacak. Herkesten çok uzaktasın. Yardım isteyeceğin hiçkimse yok. Yardım etmek istecekte yok zaten. Herkes kendi derdine düşmüş. Ancak kendini hayat zindanından kurtaraya çalışıyor. Kim ağır bir ceza işledi de vicdanı onu tutukladı. Kim?
Elindeki makası masaının üzerine bırakıp camlara baktı. Kirlenmiş. Asla kir istemiyordu. Asasını eline aldı. "Aklapakla!" Nefesini verip, gıcır gıcır olan pencerenin kenarına başını yasladı. İnsanlar ne yalnız oluyordu bu dönemler. Herkes tek başına biryere oturmuş, düşüncelere dalmış. Ellerini göğsünde birleştirip, gözleri ile okul bahçesini taradı. Bir zamanlar buraya gelmemek içn direnmişti. Ama şimdi tek olmak istediği yerdi burası. Huzurlu bir yer. Sarı saçlarını geriye attıp arkadan kıskaçlı bir toka ile tutturdu. Ne garipti. Hayatı düzene giriyor gibiydi. Tek eksik. Mutluluk. Yapbozun o parçası kayyıptı hep. Aramadığı yer kalmamıştı. Bakmadığı delik yoktu. Rose teyzenin sözünü aklına getirdi ve raftan eski püstü, deri kaplı bir kitap çıkardı. "Pozitif düşün, pozitif ol Shina... Hayatta gülmeyi hep bilmelisin. Sen gülebilirsen, içinde sakladığın huzuru bulacaksın... Huzur sana mutluluk getirecek. Herzaman gözlerini kapa ve herşeye olumlu bakmaya çalış... Senin mutluluğun, sende gizli..." Rose teyzenin, onun için yazdığı nasihatler kitabını kafatıp, yeni temizlenmiş rafa bıraktı. Rose teyze çok biliyordu. evet. ama anlam veremiyor gibiydi buna. Pozitif düşünmeyi bırak, pozitif düşünmeye çalışmıyordu bile. Sadece ufak bir gaye kıvılcımı. İçinde büyüttüğü tek şey sadece hırs oluyordu. Düşüncelerini anlamak için sadece hırs..